7 Ekim 2011 Cuma

Röportaj vol. 6.

evet sevgili fiskos okurları, neyin kafasını yaşıyoruz bilmiyorum, yazarlarımızdan merve'yle röportaj yapma kararı aldık. ya da o aldı. şu an silah zoruyla röportaj yaptırmak istiyor bana. 

(olduğu gibi kopyalarım bak bloğa öyle diğerlerindeki gibi kürtaj montaj falan olmaz) 
merve, hadi benim dışımdaki herkese kendini anlat bebeğim! 

(ben bi duş alıp geliyorum. sanırım ciddiyim lan. ikinci sorudan sonra gitsem olur mu. gelirim hemen) 

merhaba, ben fiskos'a çok yazmayan (daha doğrusu imkansızlıklar içinde yazamayan) heidi sendromu. on yedi buçuk yıldır kullandığı standart ismiyle de merve. mesela sınıfımızda 5 tane olması gerek, merve var. 93 laneti işte. her neyse, yeşim röportaj işine girince ben de tembel bir yazar olarak yine işin kolayına kaçtım ve bana soru sorulmasını bekledim.

tamam ya ahah. bunu da yaz fiskosa.

haha ooldu başka. :):):)

bağane yaaa! kendine gelince neden böyle!
MIZIKÇI!

ben istediğimi yaparım. istersem senin cevaplarını bile değiştiririm. ona göre davrancan bana.

peki tayyip, peki.


sen takipçilerimize nasıl tanıştığımızı ve bu blog sayfasının nasıl kurulduğunu anlatırken ben bi duş alayım. dinliyoruz. 

yeşimle tanışmam. hmm. yaklaşık 3 sene öncesine gidiyoruz. bakın, her taraf bulanmaya başladı!
mor ve ötesi diye bir grup var (yazar burda bırak zaman aksın albümünü açıyor), biz de morveotesifan.com'da üyecikleriz. o zaman burakoli isimli moderatör akadaşımız "morfan" isimli bir eklentiden haberdar etti bizi. msn'lerimizi açtık ve ekledik, arkadaşlarımızla tanıştık.

"dünya salam söylüyor" diye biri (yani yeşim) vardı o sohbet ettiğimiz pencerede. nedir, neyin nesidir diye muhabbet etmeye başladık. meğer isem burak isimli arkadaşımız yalan kısmını salam yapmış. ne kadar şirin değil mi. evet. neyse, salam varsa sucuk da vardır arkadaşlar. kahvaltılıklardan bir muhabbet başladı ve geldi bu günlere.

o sıralar yaz başı olmalıydı ve ben her gün yeşimle, mehtapla konuşuyordum. muse seviyorduk. radiohead seviyorduk. yazıyorduk. o zamanlar saçmalıyorduk da. bir de mvö severler arasında furyalar çıkıyordu ara ara. muse onlardan biriydi. blog açmak da öyleydi. ama ben gerçekten iyi bi sayfa kurabileceğimizi düşünüyordum. çünkü biz yeşimle dünyayı kurtarmayı planlıyorduk.
şimdi kendi kıçımızı kurtaramasak da.
ve ben bu umutlarla durumu arkadaşlarıma açıkladım. mehtap ve aybike kabul etti. bu güzeldi. ama yeşim bu teklifimi geri çevirmişti. PİSLİK. öhöm ben yazamam edemem falan dedi başlarda. ama sonra benim gibi mükemmel bir mahlukata dayanamayarak ''peki'' dedi. fiskosortusu'ydü şuydu buydu aldık bir hesap. o gün bu gündür faaliyetteyiz.
aramıza çeşitli kişiler de katıldı. sena mesela. ama başka bir blogu daha olduğu için ayrıldı aramızdan. sonra da yeşim'in kardeşi, kuvvetli kalemiyle yeliz geldi. böylece gördüğünüz beşli tamamlandı (:

öyle miydi o ya jgfhf. 

ahahah.

anılarımızı tazeledik hey gidi.

vay be. yaşlandık oğlum. 

gibi. 
şimdi biraz da senden bahsedelim sonra ortak konulara geri döneriz. bildiğimiz üzere (ben biliyorum o yeter) hacettepe tıp fakültesine (hjgfgfd) başladın geçenlerde. en başından beri psikoloji istiyordun fakat puanın tutmadığı için hayallerinden vazgeçmek zorunda kaldın. neler söylemek istersin bölüm üniversite ve hatta şehir seçimine dair? 
edit: taam ya sosyoloji. hemen gözünüzden düşmesin kız diye şeyaptım. 

komik şey. :) psikolojiyi çok istiyordum senin de dediğin gibi. ama puanları malumdu ve ben de çalışmıyordum. ygs'ye girdikten sonra tamam dedim, bu iş bitti. ikinci seneme merhaba. ailemi de bu duruma hazırlamaya başladım. ya aslında ben hem çalışırım hem dersane paramı öderim diye. böyle diye diye lys'yi getirdim. sınava girdim. heyecan yapmadım. mutlu çıktım.
umursamadığım içindi, mükemmelliğinden değil. sonra sosyolojiye gözüm kaymaya başladı. bu çileyi ikinci sene de çekemezdim. araştırdım. tamam dedim burayı yazacağım. o fikirle de sınav sonucunun açıklandığı günü getirdim. puanı gördüm ve hacettepe sosyoloji oluyor ehöhaühühüh tepkisini verdim.
ve oldu. istediğim okul ve istediğim bir bölüm. ama işin içine girince fark ettim ki ben sosyolojiyi daha çok seviyorum. hukuka giriş görüyorum mesela. bu beni çok mutlu ediyor. 
ankara hakkında da şunu söyleyebilirim: şu ana kadar hiçbir Ankaralı arkadaşım burası mükemmel demedi. ama ben bu şehre karşı güzel şeyler hissediyorum. duygu yüklü bir şehir. ulaşılmaz bir tarafı var. gururlu ve behzat ç Angaralı. ötesi yok bence. Hacettepe ise Türkiye'nin sayılı okullarından biri, ama ne kadar 'sayılabilir' bilmiyorum. iki gündür sistem gelmiyor,
kütüphaneden kitap alamıyorum, çıldıracağım.

hahah. 
ankara güzeldir. 
BUNU İSTANBULLU BİR ARKADAŞTAN DUYUYORSUNUZ. HADİ ŞİMDİ DAĞILIN. 

kessinlikle. Ankara'yı seviniz. Tunalı'da kahvaltı ediniz. Sakarya'dan sevgilinize çiçek alınız. 

gittin mi lan tunalıya?

yok yahu gidemedim. ama sırf vega için gidip Tunalı'da Ankara simidi yiyeceğim. zeytin peynirden usandım yemin ediyorum.

hay ben senin vereceğin meseja o zaman asdg. ben yapamadım bari siz yapın diyorsun yanii.       
simiiiit. özledim yahu. 

simit güzel de Ankara'nınki bir garip, nedendir bilemedim.
ince, yuvarlak
ahaha

oğlum iyi ki ankara güzeldir sevilir dedin lan
deminden beri yapmadığını yapmış gibi gösteriyor hiçbi şeyini beğenmiyorsun   
mal. 

ahaha çok tatlısın canım. yarın Kızılay'a gidiyorum. görüşürüz  
bu arada ben kayboluyordum geçenlerde.

hemen anlat!

çok pis rezil olacağım ama neyse. Güvenpark'ta annemle oturuyorduk. ben kitap alacağım 15 dakikaya dönerim dedim ve Burger King'in olduğu tarafa gittim. kitapçı bulamadım. japon pazarındaki güzel abiye sordum, Zafer Çarşısı'na git dedi. sora sora buldum ve Emrah Serbes isimli güzel bir insanın güzel bir kitabını aldım.
çarşıdan çıktım ve... DAN! burayı bilmediğimi fark ettim. bir amcaya sordum Güvenpark nerde diye. meğersem tam tersi yöne gitmişim :)
evet çok tatlıyım.

hiç yalnız başıma sokağa çıkmadım ankarada ama kaybolunmayacağını biliyorum asdg. bi keresinde gökçenin okulundan (tobb etü) armadaya kadar başarıyla yürümüştüm ama. 
istanbulla ankarayı kıyasladığında neler çarpıyor peki gözüne? 

ooo armada diyorsun. aştiden oralara az yürümedik be hey yeşim!
çok fazla şey var. ama hiçbir zaman bizim İstanbul'umuz muhteşem, lanet olsun buraya falan demedim. 
örneğin Melih Gökçek.

örnek verip çekiliyor musun yoksa açıklamaların da olacak mı asdg. 

belediyecilik anlamında katetmesi gereken çok yol var diye düşünüyorum. metrobüsü ele alalım, Avcılar'dan Beylikdüzü
bi dakika
arkadaşım geldi de

şu an bi röportajın olduğunu, onunla ilgilenemeyeceğini hatta bi zahmet odayı terk etmesi gerektiğini söyle.   

olmaaz.

tamam söyleme. ama şu an bi röportajın var. ve sen benim dediklerime göre hareket etmek zorundasın. çünkü elimde çirkin görüntü ve ses kayıtların var!

upps. devam ediyorum.

kadir topbaşı ne kadar sevdiğini anlatıyordun en son. devam lütfen.

...Beylikdüzü'ne bir metrobüs çalışması yapıyorlar.
ama 29 Ekim'e yetiştirmek için harcadıkları çaba görülmeye değer.
burda belediyenin kazdığı çukurlar Emrah Serbes'e konu oldu.
komik bir durum bence.
ayrıca İstanbul'da deniz var. ayrıca bulmak istediklerin hep dibinde.

bunda ankaranın hatta ankaralının (tamam onları korumuyorum) suçu ne ya. 
jfhdgh deniz yorumunu bekliyordum..gibi de değildi aslında. en azından senden beklemezdim.   

Ankaranın suçu yok,talihsizliği var daha çok.

deniz meselesini konuşmalıyız. neden bu kadar önemli? istanbul denizsiz bir hiç mi yani? bunu mu anlıyoruz bu söylenenlerden?

şimdi Ankara'da deniz olmadığını biliyoruz değil mi? evet. o nedenle çölde gibi hissediyorum kısmen. ama İstanbul daha ferah geliyor. ayrıca denizi ve güneşi bol olan yerlerde insanlar daha çok gülüyor gibi gelir bana hep. ben her zaman deniz gören bir insan değildim İstanbul'da da ama bir sahilde, ya da Beşiktaş'ta, ya da köprüde beni dinliyor sanki. bir şeylerin yorgunluğunu götürüyor.
nemsizlikten her dakika kremleniyoruz mesela. bu da var.

sence istanbullular ankaralılardan daha mı çok gülüyorlar? (evet buraya takıldım) 

hayır. ama Ankaralılar da gülmüyorlar.

o zaman şöyle diyeyim ben sana. ne zaman kim olduğunu nerede yaşadığını bilmediğim birisiyle tanışma aşamasında olsam ve karşımdaki insan bana istanbullu olduğunu söylerse aramızdaki konuşma şöyledir. 
- yaa ben de işte avrupadayım. burada doğdum. istanbulu da görürüm umarım yakın vakitte. ama ben avrupalıyım yaneee. 
söz konusu kişi ankaralıysa eğer, şöyledir. 
- hadi ya ankaralı mısın. ne güzeel. ben ne yazık ki avusturyada doğdum. hala da buralardayım. :/ umarım bi gün uzun boylu gelicem ankaraya. 
bu. 

görmediğin bir memleket hakkında önyargılı konuşuyorsun derim o zaman. İstanbul berbat bir yer değil. berbata yakın bazı konularda, ama değil ve bence Ankara-İstanbul karşılaştırması yapmak saçma.

derdim istanbuldan çok istanbulluyla ki benim. istanbulu sevebilirim. ama istanbulluların çoğu sevilmeyecek tipler. söz konusu ankara olduğunda işler değişiyor. ankayarı da severim ankaralıyı da. 
lan benim amacım ankara istanbul karşılaştırması yapmak değildi aslında jhgfhf nasıl geldik buralara. 
gözüne batan ufak tefek bi şeyler hani daha yeni geldin ya ankaraya onları öğrenmekti.

sorarım sana, kaç İstanbullu tanıyorsun? İstanbullu diye bir kavram yok. hepimiz bir yerden kopup gelmiş bireyleriz. bir puzzle'ı düşün, farklı parçaları birleştirdiğinde oluşan bütün İstanbul'dur. ve çok çok farklı yerlerden gelmiş insanlar mevcut, bunu hep garip ve güzel buldum. Ankara'daysa Yozgatlı da var, Çorumlu da, Ankaralı da. yine bir çeşitlilik söz konusu fakat İstanbul kadar hisse
dilmiyor.
hmm o zaman ufak tefek durumlardan söz edelim.
ben Keçiören'de kaldım mesela, birkaç gün. sadece oraya mı özgü bilmiyorum ama şoförler bir acayip, durduk yere kaza yapıyorduk. adamlar ne araca, ne de yayaya yol veriyorlar. o çok ilgimi çekmişti.
bir de çantama ve omzuma kuş sıçtı Güvenpark'ta. İstanbul'da kuşlar çok saygılı. belirteyim.

ya şimdi yine bi şey söylemek istiyorum ve sen yine ağzıma sıçacaksın be merve. hadi ben 'avrupalı'yım. yani yandan köşeden falan değil avrupanın ortasındayım. ve trafik başta olmak üzere biçok şey tuhaf geliyor. e ama yavrum sen istanbuldan geliyorsun. şoförlere bi acayip mi dedin ne dedin neydi o? 
(hayatımda hiç bu kadar kısa sürede bu kadar çok 'avrupalıyım' dediğimi hatırlamıyorum. fena ezdim. : p ) 

İstanbul'da yolun ortasına atladığında durmak zorunda kalıyorlar. fakat orda ezmeye kalkışıyorlar. hangimiz daha çabuk vazgeçecek? yaya mı, şoför mü? HAYDİ TÜRKİYE, KAFAMIZA SIKALIM!

son bilmem kaç yılın kaza raporunu bulsana bana bi yerden. ankara-istanbul bi KARŞILAŞTIRM yapalım. merak ediyorum.    
ayrıca tebrikler bana o kadar laf ettikten sonra kuşları memlekete göre ayırdın ya. DAHA NE DİYEYİM. 
burdaki kuşlar tuvaletlerini yaptıktan sonra bi yerlerini temizliyorlar ihihi. 

İstanbul'un trafiğinden kaynaklanan problemler de var ama. ben başka bir memleketten geldim ve garipsenecek bir şey aradım, bunu buldum. evet belki de böyledir. ama simit konusunda ciddiyim.
bizde temizlik imandan geliyor, düşün.


tamam lan tamam konuş izin veriyorum safg. bi soru sordum cevaplarını beğenmiyorum.   
aman da aman yemişler. asdfg.

ahaha keselim diyorsun. : p
BEN BU MEMLEKETTE KONUŞACAĞIM, BENİ SUSTURAMAYACAKSINIZ!

ooldu o zaman. 
ha bir de kaç istanbullu tanıyorsun bilmem ne diye sordun. istanbulluların çoğunun burnunun havada olduğunu burdakiler bile biliyor.   asdaf. ben işçi sınıfından bahsetmiyorum herhalde burada. saygımız var değil mi ama. 
evet şimdi gelelim ortak konulara. yani bloğa, arkadaşlara vs. 
bloğun geleceği hakkında ne düşünüyorsun yazar? 


konuyu uzatmak istemediğimden susuyorum.
7 sene sonra hepimiz evlenip en az 3 çocuk çocuk yapacağız.

sonra şeyaparız o konuyu ya. ;=) 


tam olarak bilemiyorum, böyle gider herhalde. ben yine hesabımı açıp yazmamam. sana benimle 43456789. kez röportaj yapmanı öneririm. gibi gibi. 
BİR DE MITTAKA GELİR YİNE. vuhu.
la şuna baksana: (bi link işte. ehe) 

böyle gider ne demek? nasıl ki nasıl gitsin? 
sayfa açılmıyor.

he tamam, evrenle ilgiliydi. demek ki gizliymiş eheheh.

evren kim merve?
dksfghds
diğer soruma cevap ver. 

evren'e mi? : p
yani ne bileyim, içimizdekileri dökeriz işte. ben yine bişiy yazabileceğimi ummuyorum.


yahu hiç mi büyük düşünmüyorsun, sen türkiye değil misin höf. 

ben hep büyük düşünürüm.
evren diyorduk? : p

yayınlarım ama?

ahaha.
bilemedim.

yıaaa öyle oluyor işte.  :)

yazarım ki noolcak

tamam o zaman.
evren kim merve? 

evren. ben kendisini facebook nimeti aracılığıyla tanıdım. bir sayfadan. ve kendisini tanımakla kalmadım, kendisiyle tanıştım. kalemi güçlü biri. her şeyi bu kadar açık, bu kadar güzel ve bu kadar küfürlü yazabildiği için seviyorum onu. hayranıyım da diyebilirim. böyle dediğimi-yazdığımı duysa harika bir insansın der ve gülücüğünü kondururdu. neden bilmiyorum ama iyi ki var. 

aklıma çok pis bir şey geldi o zaman (böyle dediğimi-yazdığımı duysa harika bir insansın der ve gülücüğü kondururdu). ehe ne diyorduk. 

neymiş? diye sorarlar mesela


küfür sence olmalı mı? yani günlük hayatta ister istemez kullanılıyor tabi ama benim merak ettiğim ekranlarda olup olmaması gerektiği. küfür sence 'olmamalı' mı diye değiştiriyorum sorumu. televizyondan izlediğin bir dizide işittiğin küfürler senin ahlakını bozabilir mi?  

benim ahlakımı küfür değil, sansür bozuyor.
küfür güzel bir şeydir, olması gerektiği yerde güzeldir daha doğrusu. kaba olması beni pek ilgilendirmiyor. Evren'in yazılarında bolca var mesela, ama yazdıklarına bir samimiyet katıyor. evet öyle. çünkü konuşurken de kullanıyor. kısaca, ahlak dediğimiz şey bir küfürle bozulacaksa hiç olmasın daha iyi diyorum.


genel olarak sansürden konuşalım o zaman biraz da. örneğin 'av mevsimi' adlı filmin televizyonlarda yayınlandığı zaman 'gay' kelimesinin sansürlenmesi çok konuşulmuştu. 
'sansür nereye gidiyor böyle' dedirtti herkese. ve evet, sansür nereye gidiyor böyle? 

s.kime kadar yolu var diyorum.
(güzel dokundurmaydı ne dersin?)

ahaha
yep.
hissettiriyor bi de falan : p

ahahahaahaahahaha.
evet :D
tek cümle yazmışım la
ama sansür meselesi beni sıkıyor.

uçak biletin, otel, yeme içme, rehber, hatta anasını satayım alışveriş paran, her şey dahil, cebinden 10 kuruş çıkmayacak, bi gezintiye çıkıyorsun, nereye gitmek isterdin? 

ups. güzel soru.
plütona gitmek isterdim.

neden peki?

küçük prensi aramaya ordan başlayabileceğimi düşündüm. bir de plütona üzülüyorum. o nedenle.

burak aksak geldi şimdi aklıma. 
küçük prensi buldun diyelim. ne olurdu? 

senin gülün benim derdim.

içimden 'aaay' dedim yemin ederim. ama dışımdan ahahaha yaptım. üzgünüm. 
bi kez daha sormuştum ama o zaman saçmalamıştın. sence koyun o çiçeği yedi mi? 

koyun çiçek yemez arkadaşlar. ot yer. bence yemedi. benim hala umudum var.

ben yemiş olduğunu düşünüyorum ama nedense birileri 'yedi bence de' dediğinde üzülüyorum.  demek ki benim de hala umudum var, gizlediğim. 


eğer yemişse kurbanda onu acı son bekliyor.


hilal cebeciden konuşmak istiyorum ben. bunu neden yapmak istiyorum bilmiyorum ama istiyorum işte. 

mal, aptal, gerizekalı falan demeyeceğim. insanlar onu bu kelimelerle seviyor genelde.
türk düşünürüyüm dediği için de, hep ben tatlıyım, pampişim dediği için de böyle söylüyor olabilirler.
ama ben binlerce gencin onu düşünerek mastürbasyon yaptığına inanıyorum. saygı duyuyorum. pozlara devam!


çok basit kaçacak evet ama ben bu bayandan tiksiniyorum. ve başka türlü nasıl ifade edebilirim kendimi bilmiyorum. 
yahu bu insanın annesi babası arkadaşları sevgilisi yok mu, hatta ileride belki çocuğu olacak. bilemeyiz. çirkin değil mi yaptığı. gördüğümüz kadar aptal mı yoksa o da 'gizli akıllı'lardan mı?
merve, ben bunu çok merak etmiyorum. ama kıl oldum abi!

o zaman gizli akıllı.
zamanında Fatih semtinde magazincilere yakalanan bir insan. Fatih'te ne arasın magazinci? ama beni ilgilendirmiyor, kendi düştüğü rezil durum için güler geçerim. o yansın.


aşk kırıntısıyla doymaktansa, tek başına aç mı kalırsın bu hayatta?

aza kanaat ederim.
tek başına diye bir şey yoktur, bazen evinde yalnız kalınca kendi kendine konuşursun, ikinci bir ses olsun diye.
ama bilemiyorum biraz kafam karışık.

kendisiyle konuşuyorsa, 'kaç başı'na olabilir bi insan? 

tek başına.


son olarak eklemek istediğin bir şey varsa eğer, lütfen. çekinme. kendi bloğunmuş gibi..eöö.


ehehe.
loveandpeace diyorum. küfürü seviniz diyorum. iyi geceler.


iyi geceler fiskosçular.



not: çok uzun oldu evet. AMA TORPİL YOK. lütfen. 

1 yorum:

heidi sendromu dedi ki...

bu röportaj "boş" değil. +rep plsssss.