behzat ç. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
behzat ç. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Ankaralı kızlar eklesin :))9))))9

ŞAKA. Behzat Ç.'nin bende yeri her zaman ayrı oldu. Üniversite tercihlerimi yaparken bile Ankara'yı hayal etmeme sebep olmuştu. Zaman geçti ve hayallerimde büyüttüğüm şehre geldim. Tesadüf eseri Erdal Beşikçioğlu ve Fatih Artman'la aynı ortamda bulundum. Tiyatroya duyduğum sevgi nedeniyle, bu insanlar gözümde büyüdüler, büyüdüler. Bu insanlar güzel insanlardı. Bu insanlar birer dost ve sanatçılardı. Sonrasında Emrah Serbes... Yazınına hayran olduğum ve ben yazmaya çalışırken yeteneğini görüşümle beni yerin dibine sokan adam! Çok güzel bir kadro. Çok güzel bir ekip. Çok güzel bir senaryo ve o müzikler... Emrah Serbes, Hacettepe'deki söyleşide şunu anlatmıştı: "Dizi için İstanbul'a gittiğimizde Taksim'deki dönercilerden birine girdim. Adam bir yandan döner kesip bir yandan Behzat Ç. izliyordu. Bana döndü ve dedi ki:
Ulan ne adam, alttan alttan içkiyi götürüyor.
" Behzat, bizim olmak istediğimiz adam. Vicdanlı, bazen acımasız, aşık, dibe vurmuş bir adamın hikayesi. Kısacası ben, televizyondan nefret ederken pazar günlerini merakla bekler oldum. Behzat Ç'den niçin bahsettim peki? Çünkü yayından kaldırılma ihtimali var. Beklediğimiz bi durumdu aslına bakarsanız. Ancak komik olan bir şey var: Açıklaması. 3 tane şikayet gelmiş de. Muhteşem Yüzyıl'a verip veriştiren tarihçiler sorun değil, öncelikle polisimiz karalanmamalı. Namusumuzu diziler kontrol altında tutmalı. Evet. "Ben de bu durumu kaldıramıyorum la!" diyorsanız, moradiography ile birlikte sizi de imza atmaya bekliyoruz. http://imza.la/behzatcyedokunma

14 Kasım 2011 Pazartesi

behzat ç.

4 (5?) aylık bir aradan sonra ikinci sezon açılışını yaptı behzat ç. de bu akşam. normalde etmediğimiz küfrün kalmadığı pazar günleri, behzat ç.'nin sayesinde 'iple çekilen gün' haline gelmiştir. öyle ki ekranlarda 'bilmem kaçıncı bölümün sonu' yazar yazmaz insanlar 'nasıl geçecek bu 1 hafta ya? pazar olsa da yine izlesek' demektedir.

ben bu diziyi nasıl izlemeye başladığımdan bahsedeyim biraz. daha doğrusu diziye ve bikaç bölüm konuk oyuncu olarak rol alan harun tekin'e nasıl bir kamyon dolusu laf ettiğimden bahsedeyim. 'noluyor harun tekin? sen önce git festus diye şarkı yap sonra POLİS dizisinde oyna. oh!'.
harun tekin'in bir dizide, hem de bir POLİS dizinde oynayacak olması bir yana, televizyonlarda dönüp duran o tanıtım fragmanına da gıcık olmuştum. zaten bir kere kıl oldum ya ne olursa olsun laf atmam gerekiyor. her neyse. 'o ne ya öyle. manyak mı bu adamlar? yolun ortasında inip oynamaya başlıyorlar. bu muymuş yani?' cümlesini kaç kez tekrarladım bilmiyorum. ama her 'behzat ç. bir ankara polisiyesi' fragmanını gördüğümde aklımdan aşağı yukarı aynı şeyler geçiyordu.

sonra bir pazar akşamı izlemeye başladım işte. bilmiyorum ben de nasıl gerçekleştiğini. ama resmen televizyon karşısında sıkılmadan etmeden hiçbir şekilde konuşmadan izliyordum diziyi. peki nasıl oldu da değişti 'POLİS dizisi bu lan!' düşüncem? bildiğimiz polislerden değillermiş ki. ne bileyim ben kardeşim. olmasını istediğimiz polislerdenmiş meğer bu insanlar. onlar da bizim şikayet ettiğimiz konulardan yana dert yanıyorlarmış. e 'tamam' dedim ben de, 'izleyelim o zaman'. bir dakikasını bile kaçırmadan takip ettim sonra diziyi. o saçma önyargı ve düşüncelerimden dolayı kaçırdığım bikaç bölümü de internet aracılığıyla izleyip aradaki açığı kapattım.

sonra her pazar akşamı başka bir şey keşfettim dizide. belki de bu kadar insanın 'gelsin lan artık şu pazar' deme nedenlerini gördüm ben de.

evet küfür vardı. hala var. ve biliyoruz ki olacak. hiçbir zaman rahatsız etmedi beni bu. sonuçta hiç duymadığımız hatta günlük hayatımızda kullanmadığımız şeyler değildi. aksine tuhaf bir şekilde daha samimi kılıyordu diziyi.

sonra alkol. evet çok içtiler. hala içiyorlar. ve içecekler. ama bir an olsun rahatsız olmadım bundan da. sonuçta bu dizi alkol ve küfrün ne kadar da güzel şeyler olduklarını, herkesin bu tarz davranışlarda bulunması gerektiğini söylemiyordu. söylemeyecek de. çünkü bu dizinin konusu alkol ya da küfür değildi. değil. ve olmayacak. çünkü ben hiçbir pazar akşamı çok içen, küfürbaz ayyaş bir behzat görmüyorum ekranlarda.

bu tarz cümleleri hatta belki de 'iddia'ları sevmem ama ben ne görüyorum biliyor musunuz. sevdikleri uğruna canını verebilecek, duygusal, çok ama çok acı çeken, kendini suçlayan, belki de hiç affetmeyecek olan, ve başına her ne gelirse gelsin yolundan asla şaşmayan bir insan görüyorum.
behzat'ın gözünden dökülen tek bir damla yaş, ve arkada çalan güzel bir pilli bebek şarkısı 44 yaşındaki babamı bile(!) ağlayacak hale sokuyorsa başka söze gerek yok bence.

evet biz bu diziyi ailecek izliyoruz. kanepede oturarak başlayıp birden kendimizi televizyonun dibinde bulabiliyoruz hatta.


ben bugün yine çok güzel bir adam, çok güzel insanlar gördüm. behzat'ın gözünden damlayan tek bir damla yine içimi yaktı. küfürlere gülüp geçtim. bazı sahnelerde gözlerimle güldüm. ama yine ağladım be behzat. sen sustun ben ağladım. sen sustukça daha çok doldum. sen ne güzel bi adamsın behzat.


o değil de berna'yı şule öldürmemiş mi nolmuş? KİM ÖLDÜRDÜ LAN BU KIZI?


not: öldür onu babacık. beynini dağıt!


ve şimdi karanlık ve yalnız odamda kulaklık kulağımda pilli bebek dinler, ankarayı hissederim. oh.


edit: emrah serbes'in romanlarını okumadım. ve neden bilmiyorum ama dizi bitmeden de okumayı düşünmüyorum.

edit1: romanda behzat ç.'nin konuşmadığını biliyordum. sözlük sağolsun. fakat bu dizide ne kadar süre devam eder bilmiyorum. ha ama erdal beşikçioğlu'ya pek fark etmiyor bugün anladığımız kadarıyla. çünkü sağolsun yine ağzımıza etmiştir. konuşmadı lan adam. konuşmadı!

edit2: savcıyı da unutmamalı. behzat'ın üstünü başını giydirdiği sahne çok güzeldi. kapısının önüne gidip de - behzat içeride o dışarıda - ağlaşmaları da dizinin bugünki 'en'lerinden olmuştur benim için.