30 Eylül 2017 Cumartesi

'sen ve ben dostum'

en son ne zaman yazdığımı hatırlamayacak kadar uzun süredir yazmıyorum buraya. başlıca sebeplerimden biri 'artık yazamamam'. bunun yanında bir de içimden gelmeyişi var sanırım. samimiyetsizliği sevmiyorum. ve artık samimiyete dair 'biz'de, 'burada' ne kaldı bilmiyorum.
geçen günleri tekrar tekrar kafasında yaşamayı çok seven bir insanım. geçen güzel ve kötü günleri hatırlamazsak geriye elde pek bir şey kalmıyor gibi geliyor bana. bizi büyüten, eğiten, uslandıran şeyler yaşadıklarımızda gizli.

kopuk kopuk sahneler geliyor gözümün önüne. istanbul. şişhane. salon. heyecan. müzik. ve içimden bir şeyler kopup gidiyor. adını koyamadığım, tarif edemediğim, göğsümün en derinlerinde kendini sadece bana hissettiren bir şeyler.

günler geçmiş, bizler durulmuş, hayat ilerlemiş, insanları bir şeyleri kaçırmış.

ne kalacak geriye bilmiyorum. hiç.

24 Eylül 2017 Pazar

Tanrım kötü kullarını sen affetsen ben affetmem

Selam, ben geldim!

Hem de eskiye göre herkesten ve her şeyden daha çok nefret eder halde geldim. Vega'nın yeni albümü ile flashback yaşarken 'aa bizim blog vardı lan' dedim ve geldim. İçimdeki nefret çok büyük.

Son zamanlarda nefret duygusunun üzerinde çok durup, bu duygunun bir virüs gibi birbirimize geçtiğini düşünüyorum. O virüsü ilk bulaştıranın ve ortaya çıkaran olayın allah belasını versin! Bilmiyorum bence bende öyle oldu. Bu kadar bencil ve ihmalkar davranmamı sağladığı için bana bulaştıranların da allah belasını versin lütfen.

Artık başkalarını kırmaktan çekinmiyoruz çünkü mutlu olmaya ihtiyacımız var. Belki böyle olmasını istemiyoruz karşımızdaki için üzülüyoruz ama onun bununla baş etmesi gerektiğini elimizden bir şey gelmediğini düşünüyoruz. Bu bir süreden sonra alışkanlık haline geldiğinde yaşamımızı şekillendiriyor. Yürürken birbirine yanlışlıkla çarpan insanların birbirine bağırması, trafiğe girdiğimizde küfürler sözlüğünü yalayıp yutmuş gibi davranmamız, fatura kuyruğunda çok kolay sinirlenebilmemiz hep nefretimizden, bencilliğimizden. Dışarıda yürürken insanların yüzüne biraz dikkatli bakın; hepsi nefretle bakıyor. Mutlu olmak için bencilce davranmak kolay geliyor.

Kırdığımız insan ne mi oluyor? Geri zekalı değilse olayın farkına varıp içinde nefret duygusunu büyütüp herkese ve her şeye nefretle yaklaşmaya başlıyor. (virüs alert) Çünkü bu baş edebilmenin en kolay yolu. Bence bende de böyle oldu. Şu an birini kırdığımda kolayca bana ne diyebiliyorsam bu çok da benim suçum değil. Anca böyle baş edebildim, geri zekalılık yapıp sürünmenin anlamı yok. Gül bahçesinde yaşamıyoruz en nihayetinde. Tanrı'nın değirmenleri yavaş yavaş öğütür diye bir söz vardır aynı öyle yavaş yavaş yerleşiyor nefretimiz içimize. Sonrası kronik mutsuzluk...

Hayır durum o kadar saçma ki nefret etmemiz karşı tarafa normal geliyor ve canını yakmıyor. Bakın yemin ederim bu böyle. Seri katil yakalanıyor ve idama çarptırılıyor. İdam edilmeden önce teker teker öldürdüğü insanların aileleriyle yüzleştiriliyor. Hepsi ondan ne kadar çok nefret ettiğini ne kadar çok kötü bir insan olduğunu söyleyip ağlanıyor. Katilde tık yok. En son giren aile onu affettiğini çünkü hayatı boyunca nefretle yaşadığı için ondan nefret etmenin bir anlamı olmayacağını söylüyor. Katil için çöküş affedildiğinde başlıyor. O kadar alıştık ki nefret artık çok normal bizim için. Umursamıyoruz.

Mutluluğumuzu öldüren katillerimizi affedersek belki bir şeyler normale döner. Becerebilir miyiz?

Tanrım kötü kullarını sen affetsen ben affetmem!

17 Eylül 2017 Pazar

paul auster

hiç kimse bir başkasının sınırından içeri giremez, nedeni çok basit: hiç kimse kendine ulaşamaz da ondan. 

15 Eylül 2017 Cuma

Acı özgürleştirebilir

Aylardır aklımda. hadi kızım, yaz kızım, aha bu söz güzelmiş ondanda iyi konu çıkar kızım...falan. Lakin bu yazının öznesi sadece benim bugün. günlük tutmayı bıraktım aylardır yazmıyorum. Artık biraz anlaşılmak istiyorum. Burası bizim mutlu yuvamızdı vakti zamanında, neden yabancılaştık?

Bir cuma akşamından bildiriyorum. Hafta boyunca çalışmanın verdiği tatlı yorgunluk, yarın doyasıya uyku çekecek olmanın verdiği rahatlık birde. Bu cuma akşamına gelmeden önce önemli meseleler var. Ben bu hafta ilk defa hayatımda bir şeyi değiştirememenin, daha doğrusu elimden gelmeyişinin acısını yaşadım. Ağlamaktan bayılabilirdim, ilginç. Hayatta oluyor tabii üzücü olaylar. Ama bunun hissi çok farklı. Acıdan ziyade hissettiğim bir rahatlama var. Sanki bunu yaşamak beni özgür kıldı, bir şeyleri belirginleştirdi önümde. Hayatta seni neyin beklediği belirsizliği bazen öldürmese de süründürüyor. Ben o etaplardan birini kaldırdım işte. Sanırım zamanla bu kişisel durumum beni güçlü kılacak. İşte met'i met yapan var eden şey budur!!! diye anılabilirim. Başıma gelen garip hastalıklar yaşadım, bende kalıcı etkileri oldu. Ne kadar üzücüydü! Sonra döndüm baktım ama gerçekten sağlıklı insan var mı bu çağda? grip niyetine herkes kanser olurken, kendi güzelim vücuduna acımasızca o pis yemekleri yiyerek saldırırken.. birde kalp kanserleri var, hatta katilleri. onlara girmeyelim hiç.

Geçen kıştan bildiriyorum.  Saçma sapan benle alakası olmayan bir insana aşık olmuştum. Hakkını yemeyelim yüzü güzeldi, ondan dolayı da kapılmış olabilirim eheh.  Neyse, o rüyadan uyanma sürecim sarsıntılı olmasına rağmen yine de aşık olmak güzeldi gibi gibi. Ha sen üzerine alınma güzelim, senin güzel olan tek tarafın yüzündü diye belirtmiştim cümleye girerken.. Tanrı güzel karakterler versin ama önce. İnsanların dedikodusunu yaparak kirletemeyeceğim şimdi buraları. Ah biz kadınlar, az çatlak değiliz...

Bugün iş yerinden bildireyim birde son kez. Çalışırken, 'mühendis olmayı hayal ederken bunları düşünmüyordun herhalde?' diye bir soru aldım. o esnada bir cihazın şasesinin montajına yardım ediyordum. neden hayal etmeyim diye düşündüm, sonuçta elimin emeğinin olduğu her iş bir mühendisliktir neticede, değil mi?

Evet bir senemin özeti bu kadardı. Eylül'e girdik zaten, sonrasından da pek bir şey çıkmaz.