7 Mart 2015 Cumartesi

Vişnenin Cinsiyeti/Sexing the Cherry - Jeanette Winterson

Vinenin Cinsiyeti'nden haberi olanlar ve olmayanlar,
 İngiliz postmodern edebiyatının çarpıcı,bende pek hoş yansımalar yaratan bu hoş roman üzerine birazcık konuşalım istedim, becerebilir isem. Romanın içeriğine geçmeden evvel belki sekiz kere okuduğum önsözden bahsetmeliyim, İngilizce baskısında rastlamamıştım, mutlaka okunması gerek-hatta kitap bir kere okunsa bile burası sekiz kez okunuyor işte --dolayısıyla Sel yayıncılıktan çıkmış Türkçe güzel bir baskısı mevcut, orada bulabilirsiniz.
 Winterson, postmodernden ne anladığımızı, edebiyat terimlerini falan fişman bir kenara bırakalım, öyküsüyle, öykünün çarpıcı işlevleriyle, aslında hayatımızda olan da, olmaması gerekirmiş gibi davrandığımız nice incelikten dem vuruyor burada.Şöyle bir alıntıyla başlamak isterim: "Balık ağının iple birbirine tutturulmuş delikler olarak tanımlandığını hatırlarsınız.Ben delikleri merak ederim.İp anlatıdır ama önemli olan deliklerdir."
 Anlatı ip'tir, çerçevedir, sınırdır, tıpkı olgular dünyası gibi..Olgular iskelettir,bizlerin hayatları ise,aralarında sıkışıp kalmış, özgür kalmayı bekleyen ruhlar..Bunu ise iki ana karakter olan Jordan'ın ağzından gönderiyor bize : "Özyaşamımın görünmez mürekkeple yazıldığını keşfettim,olgular arasında sıkışmış,bensiz uçmakta olduğunu.."
 Özyaşam.
 Winterson şöyle diyor : "Vişnenin Cinsiyeti, daha önce görülmemiş ama özlemi çekilen,hayali kurulan şeylere dair. Yaşamı yolculuk ve riziko olarak görmeye dair. Alabora olma ve kurtarılmaya dair. Öykü ters yüz olmuş bir kayığın içinde kalmış bir hava boşluğundan ibaret. "
 o hava boşluğunun adı Jordan.
 "Kitap bir sürü yokoluşla dolu."
 o yokuluşların adı Dogwoman - Köpekli kadın.
 "İp anlatıdır ama önemli olan deliklerdir."
 Delikler Jordan,Dogwoman, Jeanette ve Winterson, sen ve ben.
 "Okumak bize okumamaktan daha çok zaman kazandırır...Okumak özgürlüktür,bir dizi kural değil..."
 İpe hangi öyküyü dizerse dizsin, deliklerde saklanıyor-Jeanette-ya da kim olduğun ne farkeder? Saklanıyorum.
 Jordan,anlatıların peşine düşmüş bir öz yaşamın hikayesi. Dans eden on iki prensesin öyküsünü hatırlar mısınız ? Gece boyunca kendilerinden geçip,sabaha kadar şuursuzca dans edip ,sabah olduğunda yırtık pırtık elbiseleriyle kuş tüyü yataklarına dönüyor,sabah olduğunda ise hiç bir şey hatırlamıyorlardı.
-Hatırlamak demişken, 'bellek' ve'unutma' konusunda ne anlatıyor bu bize? -
 Jordan'ın öğrendiğine, Winterson'un söylediğine göre, bu dans eden on iki prenses, sonsuza dek mutlu yaşamışlardır doğru, ama kocalarıyla değil.
Toplumsal cinsiyet rolleri hakkında ne anlatıyor bu bize?
 Dogwoman, adı da pek sevimsiz gelmiştir belki, şişman,çirkin,hasta,çalışmayan, aşık olmayan, cinsellikten bilmeyen, iri mi iri, tüm ötekileri içine sığdırabileceğiniz de ,onun o dev bedeninden bile taşacak kadar öteki dolu bir devanası.Başka kim ilk defa gördüğü bir muzu bir erkeğin öntakımlarına benzetirdi ?
 Dogwoman, rahatsız ediciliğin, toplumsal cinsiyet kalıplarının,rollerinin, biçimlerin, dayatılan yaşam biçimlerinin çok ötesinde, onları size tersten sorgulatmak isteyen bir karakter. Dogwoman, tam da, erkeğin kadının varoluşundaki rolünü reddetmenin,kalıpların bir bok olmadığının,olamadığının ta kendisi:
 "Sevilmeyecek kadar iri yarıyım. Kadın olsun erkek olsun hiç kimse bana yaklaşmayı göze alamamıştır.Yüce dağlara tırmanmaya korktuklarından."
 O ise etlerinin ardında, ince bir su gibi söyler durur şarkısını.Öyle ince ve çok şeyleri, ancak böylesi bir gövde kurtarırdı.
 Kesikli kısımlar, kendi hayatları. Dogwoman gerçekmiş, Jordan yalanmış , biz böyleymişiz, ne farkeder?
 "...öykü hala iptir ve o ipin işlevi görünmez olanı görünür kılmaktır.."

Evet öykü hala iptir. Peki ya hayatın,artık arasında sıkışacak bir ipin bile kalmadığı boşluğun ta kendisi olduysa ? Olgular denen ipler eridiyse ve artık görünmüyorsa?

Buna özgürlük mü derdi,zihin'den kafes mi?






Hiç yorum yok: