26 Eylül 2014 Cuma

there is no spark

Yıllardır dinlemekten bıkmadığım bir şarkı var, bir de ne zaman okumaya kalksam dayanamayıp kenara attığım bir kitap. Bu ikisi arasında bulunan tezatlık gibi zamanlarım oluyor. Oysa ikisi de gerçek şeylerden söz ediyor, neden dayanamıyorsun? Varoluşçuluğu hiçbir zaman anlama kavuşturamayacağız ya belki de bu yüzden canımı sıkıyordur.


Jean Paul Sartre - Bulantı.

''Delirmekten korktuğunu söylüyor, varoluş, varoluşta küçük mü görüyorsun, duruyor, vücut duruyor, durduğunu düşünüyor, nereden geliyor o? Ne yapıyor? Gidiyor, korkuyor, çok korkuyor, ahlaksız, istek bir sis gibi, istek, tiksinti, varolmaktan tiksindiğini söyledi. Tiksiniyor mu? Varolmaktan tiksinmekten yorgun.''


Bakın birde böyle bir şey varmış. Her ne kadar hayatının yalnız olmadığını ve güzel ritimde devam etsen de bazen darbeler olur ya, hiç ummazsın hani. Başarısızlığını yahut sevgilinden ayrılmanı kastetmiyoruz burada onu geçelim önce. Bunu anlatması zor, anlaması ise hisli. O zaman anlayanlara gelsin. Uzun konuşmayı sevmiyorum. Dinlemeyi tercih edenlere selam olsun. Bugün çok dalgınım dostlar anlayacağınız. Heidinin evreni nerede ki? Nerden geldim lan  ben buraya?


A self-fulfilling prophecy of endless possibility
In rolling reams across a screen
In algebra, in algebra
The fences that you cannot climb

The sentences that do not rhyme
In all that you can ever change
I'm the one you're looking for

It gets you down
It gets you down

There's no spark
You've no light in the dark

It gets you down
It gets you down
You traveled far
What have you found
That there's no time
There's no time
To analyse
To think things through
To make sense

Like candles in the city, they never looked so pretty
By power cuts and blackouts
Sleeping like babies

It gets you down
It gets you down
You're just playing a part
You're just playing a part

You're playing a part
Playing a part
And there's no time
There's no time
To analyse
Analyse, analyse... Thom Yorke.


Hiç yorum yok: