3 Kasım 2011 Perşembe

gündem.

nereden başlasam?

van depreminden başlayayım. depremde hayatını kaybeden, yaralanan, kimsesiz kalan, şu an soğukta üşüyen, bir şekilde hayata devam etmeye çalışan herkes için çok üzgünüm. tekrar geçmiş olsun diyor, ve ekliyorum.
bazı kendini bilmez insanların 'ilahi adalet işte' yorumlarını okudukça kafayı yedim. resmen çıldırdım. bir kez daha tiksindim insanoğlundan. savunduğu ideolojiler, kalıplaşmış görüşler, ve faşizminden.
sonra onları görmezden gelip 'bu insanlar için ne yapabiliriz' diyenlere yoğunlaştım. bir sürü harika insana rasladım. ve mutlu oldum. van için yapılan onca şeyi ağlayarak takip ettim. bölgenin çoğunluğu kürt vatandaşlardan oluştuğundan konu 'her iki taraf'tan da başka yerlere çekilecekti. ve öyle de oldu. ilahi adalet diyip, depremzedelere üzülmediğini söyleyen türkler (birkaç kendini bilmez koskoca bir millete mal edilemez). benim düne kadar görmezden geldiğim ama her fırsatta türk insanına ve türkiye cumhuriyetine laf eden kürtler (kürtlerin hepsini aynı kefeye koymuyorum). her iki taraf da zaten zor geçen günlerin biraz olsun 'iyileşmesi' için hiçbir şey yapmadılar.

o çirkin sözleri sarfeden türklerden ne kadar utanıyorsam, bir türlü insanların yaptıkları güzel şeyleri görmek istemeyen ve her zaman mazeretler üretip hep ama hep eleştirip bunu 'savaş malzemesi' haline getiren kürtlerden de o kadar utanıyorum.

işin komik yanı ne biliyor musunuz? bundan önceki paragrafı okuduysanız anlamış olmanız gerekiyor gerçi ama ben yine de yapayım açıklamamı. sizin derdiniz, sizin gibi 'insan' olmayanlarla. yani aslında sizin gibilerle. benimle derdi olmayan, bana iyi davranan, beni sevmese de nefret de etmeyen, aklında beni ve ailemi öldürmek gibi bir düşünce geçmeyen insanlarla ben niye iyi anlaşmayayım ki?
ve bu insanlardan o kadar çok var ki dünyada. ben görebiliyorum onları. sizleri de görüyorum.

ama siz sadece görmek istediğinizi görüyorsunuz. ve görmek istediğiniz sadece 'ilahi adalet'çiler. beni görmüyorsunuz. arkadaşlarımı görmüyorsunuz. ailemi görmüyorsunuz. dünyadaki iyiliği güzelliği görmüyorsunuz. çünkü sizin gözlerinizi çirkinlik, hırs, kan, savaş bürümüş. çünkü sizler kontrolden çıkmışsınız artık. üzgünüm ama yönlendiriliyorsunuz.



ikinci gündem maddesine geçelim şimdi de. 13 yaşında tecavüze uğrayan n.ç.'nin davasına. yargıtayın da onayladığı o iğrenç karara. n.ç.'nin sanıklarla 'kendi rızasıyla'(!) birlikte olduğu kararına. ve böylece sanıkların cezalarının hafifletilmesine. 'sadece' bu olay değil, diğer tüm aldıkları kararla ağzımı açık bırakan ve bana küfettiren kararlara sözüm. adalet sisteminizden tiksiniyorum. sizden tiksiniyorum. insanlığınızdan tiksiniyorum.

o sanıkların cinsel organlarını kökten kestirip 'kendi rızaları'yla oldu valla demek istiyorum.


bir yandan toplumun 'ahlaki değerlerini korumak' için elinden geleni yapıyor, istediği her şeyi yasaklıyor, 'bu kitap çocuklar için zararlı. pornografi içeriyor. hem sen nasıl cüret edersin böyle bir kitabı türkçeye çevirmeye?' diyor. diğer bir yandan da bütün bu 'zararlı şeyler'den koruduğu 13 yaşındaki o çocuğa 'yavrum sen kendi rızanla birlikte olmuşsun o heriflerle' diyor.


siz mi gidersiniz biz mi gidelim?


bu ülkede kadını bırak, kız çocuğu(!) bile 'dişi kuyruk sallamazsa erkek hırlamaz' saçmalığına kurban gidebiliyor.

Hiç yorum yok: