31 Ocak 2012 Salı

bANDİSTA.



ben bu adamları dinlerken neden dolup taşıyorum? damarımda akan kan yerinde durmuyor. gecenin bu saati dışarı koşup insanları uykularından uyandırıp sevgi, barış, kardeşlik şarkılarıyla güneşi çağırmak istiyorum.
...sonra tüm dinden, ırktan, dilden insanlar birbirini anlamaya başlıyor. gerçekten. çocuklar gülümsüyor. diktatörler kendilerinden utanıyor.




yeni albümleri "armağanları" oldu bizlere. kolektif olarak çoğaltınız/dinleyiniz/paylaşınız.

Selam size Nikola ve Bart
Özgürlüğe inananlar
Her gün doğan güneşle biz
Sizle yola düşeriz

Siyah bulut çökecek, şafak ahmer; parlak soylu kentler düşecek, tat vermez olacak kan revan ve katmer katmer çözülecek âlem-i makber. Rençberler, işçiler, gettolar ve tam yerinde serseriler, zibidiler, mülksüzler alem elinde yürür sokaklarında, sökük kaldırım taşları, alt üst olmuş sıfatını tanımlar telaşları. Genç yaşları, külleri savuran anka kuşları, efendilerin artık ödenmeyecek bâcları, kanat çırpışları imler başlangıçları, göğe yükselmeseler de dikenlidir taçları!



26 Ocak 2012 Perşembe

şimdi bir şeyler yazmak isteyip becerememekten korkuyorum. ama dökmem lazım. hem de o yazı aklıma gelince deli gibi oluyorum, çünkü kimse bundan utanmamalı ve kimse o kişiyi utandırmamalı. buna hakları yok ki zaten.
bende 2008'den beri değişen bi' şey yok. rüyalarda görülmek istenen/görünen aynı. kızın kafası artık karışık değil. hatta o, hiç bu kadar utanmaz olmamıştı. kendi içinde yaşıyor. onunla büyüyor.
demek istediğim: aynı havayı soluyor, aynı gecede aynı yıldıza bakıyor olabiliriz ve bu güzel bir şey.
iyi geceler!

24 Ocak 2012 Salı

kaşındıran konular.

ocak ayı kanlı bir ay. soğuk. 8 Ocak 1996'da Metin Göktepe'yi kaybetmiştik. geçenlerde Hrant Dink'in 5. ölüm yıldönümü dolayısıyla Agos'a yürüdük. bugün Uğur Mumcu ve Ali Gaffar Okkan'ı andık. neler oluyor?
bir insanın canına kıymak ne derece meşrulaştırabilir ki? cevap verilemeyen sorular, açılmayan davalar, serbest kalan suçlular, sokakta korkular... Hrant Dink var mesela. sevilmiyor milletimizce. güvercin ürkekliğindeydi. vurdular. hepimizden daha vatanseverdi. Fransa'da, Ermenistan'da rahat rahat yaşayabilecekken bir gün köşe yazısında şunları söyledi:

Ne yazık ki artık eskisinden daha fazla tanınıyorum ve insanların "A bak, bu o Ermeni değil mi?" diye bakış fırlattığını daha fazla hissediyorum.
Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime işkenceye.
Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik.
Bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik.
Tıpkı bir güvercin gibiyim...
Onun kadar sağıma soluma, önüme arkama göz takmış durumdayım.
Başım onunki kadar hareketli... Ve anında dönecek denli de süratli.

....

İyi de, gidersek nereye gidecektik?
Ermenistan'a mı?
Peki, benim gibi haksızlıklara dayanamayan biri oradaki haksızlıklara ne kadar katlanacaktı? Orada başım daha büyük belalara girmeyecek miydi?
Avrupa ülkelerine gidip yaşamak ise hiç harcım değildi.
Şunun şurasında üç gün Batı'ya gitsem, dördüncü gün "Artık bitse de dönsem" diye sıkıntıdan kıvranan ve ülkesini özleyen biriyim, oralarda ne yapardım?
Rahat bana batardı!
"Kaynayan cehennemler"i bırakıp, "Hazır cennetler"e kaçmak her şeyden önce benim yapıma uygun değildi.
Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık.
Türkiye'de kalıp yaşamak, hem bizim gerçek arzumuz, hem de Türkiye'de demokrasi mücadelesi veren, bize destek çıkan, binlerce tanıdık tanımadık dostumuza olan saygımızın gereğiydi.
Kalacaktık ve direnecektik.
Bir gün gitmek mecburiyetinde kalırsak ama... Tıpkı 1915'teki gibi çıkacaktık yola... Atalarımız gibi... Nereye gideceğimizi bilmeden... Yürüyerek yürüdükleri yollardan... Duyarak çileyi, yaşayarak ızdırabı...
Öylesi bir serzenişle işte, terk edecektik yurdumuzu. Ve gidecektik yüreğimizin değil, ama ayaklarımızın götürdüğü yere... Her neresiyse.

....

Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım.
Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.


bir gün geldi, Uğur'ladık ürkek güvercinlerimizi... saçma bir milliyetçilik duygusu hakimdi düşüncelerimize. zaten biz değil miydik tecavüze uğrayan kız kardeşlerimizi öldüren? biz değil miyiz etnisite çukuruna insan gömüp herkesi/fikirleri terörist ilan eden? biz değil miydik daha dün kaçakçı şerefsizleri kurşuna dizip milliyetçi nutuklarla pişkinliğimize su veren?
Hrant savaşacağım dediği için öldü. ben savaşmayacağım. korkmakla alakası yok. artık umrumda değil. mutlu olamıyorum. bu duvarlar beni yiyip bitiriyor.

"Dünyanın uzayda ufacık bir nokta olduğunu gördükten sonra, milliyetçiliğin en aşırı çeşitlerinin nasıl hala ayakta durabildiğini anlayabilmek kolay değil." demiş Arthur C. Clarke.

ben de anlayamadım. belki bir gün güneşten kamaşır gözlerimiz.

21 Ocak 2012 Cumartesi

radyo demişkeen

radyomuzu biliyorsunuz. biliyor musunuz? neyse. yayın olduğunda muhakkak haberiniz oluyor zaten. oluyor mu? neyse. facebookta keşfettiğim bir sayfa var, şöyle ki çoğzel. beğeneceğinizi umuyorum. hayırlı işler bol güneşler.

19 Ocak 2012 Perşembe

hepimiz insan mıyız?

iki gündür susuyorum. daha doğrusu susmaya çalışıyorum. ve o kadar çok sustum ki, o kadar çok içimden konuştum ki, artık kendi sesimden, bağırtılarımdan hatta ve hatta küfürlerimden rahatsız olmaya başladım.

'konu ne arkadaş?' diye soruyorsunuz sanırım şu an. konu şu arkadaşlar; bir türlü birbirimizi sevemememiz, insanoğlunun güzelliklerinin farklılıklarında gizli olduğunu göremememiz, reddetmemiz. konu nasyonalizm. konu faşizm. konu demokrasi (o neydi ki?). konu sensin. konu benim. konu zaten 'bizim' konumuz.

17 ocak 2012 tarihinde, Hrant Dink davasının bilmem kaçıncı duruşmasından sonra tek isteğim 'dünyaya rezil olmak' idi. kendimize rezil olmamız, kendimizi rezil etmiş olmamız yetmemişti. tüm dünya bizi konuşmalıydı. bir kez daha. bu kez daha güçlü. daha sert. ben zaten utanıyordum. daha en başından beri. insan olarak, bir Türk olarak utanıyordum. ama aramızda hala utanmayanlar, hatta utandığını söyleyenlere küfredenler vardı/var.

'hepimiz Ermeniyiz' cümlesine o kadar çok takıldı ki bazı insanlar, amacından saptırdılar olayı. yine başka yerlere çektiler. yine o meşhur 'şehitlere bu kadar ağlamadınız'(!) cümlesi duyuldu bir sürü insanın ağzından. saçma sapan ve gereksiz bir sürü kıyaslama yapıldı. ve bütün bunları yapanların anlamadığı bir şey vardı, insan olan herkes ayrım yapmaksızın 'ihtiyacı olan'ın yanında olurdu. insan olan insan için Türk ya da Ermeni, Müslüman ya da Hristiyan fark etmezdi. çünkü insan olan insan, önceliği milliyetine değil 'insan olma'ya verirdi.

ortada 5 yıl önce Türkiye'de sokağın ortasında öldürülmüş bir insan var. daha doğrusu artık ne yazık ki yok. bu insanın Ermeni olması olayın boyutunu değiştirmez. daha önemli ya da daha önemsiz kılmaz. insan olan için böyledir yani bu. ama 5 yıldır bir türlü çözülemeyen(!) bir dava, insanları aptal yerine koyar gibi saçma sapan bir sonuç.

sorun bu ülkede suçluların ellerini kollarını sallaya sallaya sokaklarda gezebilmeleri. sorun devletin bütün pisliklerden haberdar oluşu. hatta pisliklerin başrolünü oynaması. sorun bütün bu pisliklere karşı birlik ve beraberlik içerisinde karşı gelmemiz gerekirken bölünmemiz, parçalanmamız. sorun 'adalet'in, adaletsizin önde gideni oluşu.

Uğur Mumcu. Abdi İpekçi. Metin Göktepe. Hrant Dink. ve benim daha bilmediğim nice insan.


'hepimiz Ermeniyiz' cümlesine bu kadar takılacağınız yerde biraz düşünün. 'hepimiz insan mıyız?' diye. hem 'hepimiz Ermeniyiz' cümlesi, 'şerefli Türk vatandaşları'nın işlediği suçtan daha 'kötü' olamaz değil mi?


Ermeni değilim belki, ama insanı öldüren 'vatandaşlarım'dan(!) olmadığıma da eminim.



14 Ocak 2012 Cumartesi

The Help.



antropoloji ödevim için ne yapsam diye kara kara düşünürken 5 numaralı odadan arkadaşım geldi. biraz konuştuk. dün bi film izlediğini ve çok etkilendiğini söyledi. adı The Help'miş. Jackson eyaletinde ve 50'li yıllarda (yanılmıyorsam) geçiyor, ırkçılığı konu alıyormuş. kafamın 5 cm üstünde bir lamba belirdi ve arkadaşım nura boğuldu. ödev konusu The Help olsun eyooo sevinciyle ayaklarımı popoma vura vura bilgisayarıma koştum.
daha sonra kitap uyarlaması olduğunu öğrendim filmin. aslına bakarsanız insan hakları alanında özellikle son zamanlarda çok film var. (Iron Jawed Angels da çok etkilenmiştim misila. nedense hep Amerika'yı ele almışım.) ama bu filmde farklı olarak o karakterlerin Obama'nın başkan olduğunu duyduklarındaki surat ifadelerini merak etmiyor da değilim.
unutmadan:
you is kind
you is smart
you is important.

örövizyon şeysi.

Can Bonomo iyi oldu bence abi. pek dinlemezdim ama adını biliyodum tabiyki. haberlerde olayı duyduktan sonra albümü dinlemeye başladım ve içim kıpır kıpır oluverdi.dinlerken heyecanlanıyorum falan.neden ama anlamadım...eurovision yüzünden olabilirrrr.bkz: morveötesi sahnedeyken kalbimin küpküp atması.
tatlı,hoş çocuk hani :) sesi de yerinde. tarzını çok olumsuz eleştirseler de ben bayıldım.
Ben derim ki saygılı olun bu çocuuua karşı :) çok gereksizcesine konuşan var.

Başarılar Can Bonomo!

not: REKLAMLAR: 2012 eurovision şarkısını radyomuzdan dinleyebilirsiniz ksladjklasdh

YOKO ONO

yoko ono'yu takip ettiğim için kendisi bana twitter'dan özel mesaj yollamış. (Y)

herkese benden bir çay. (Y)


yalancım.

13 Ocak 2012 Cuma

yalaaaaaan düünyaaaa

uzun zamandır böyle gülmediydimdi.mükemmel olmuş diyebilirim :) ayrıca orçuuun dizinin bomba karakteri bence klajdllknjadl




11 Ocak 2012 Çarşamba

sen kimseyi sevemezsin, sevmeyeceksin.

gün olmuş, gece olmuş, güneşle ay yer değiştirip durmuş. yerde bakire karlar. odada uyku kokuları. bu yorgunluk fazla. dudağımda yara açacak kadar fazla. insanı ayakta tutan şey ne bilmiyorum. ama bazen bir gemi gibi yan yatmalı insan. çok fazla kurcalamamalı geçmişi ve biraz rakı içmeli.

9 Ocak 2012 Pazartesi

machine gun

Ben machine gun dinlerken ister istemez kafama ince sopayla vuruyorlarmış gibi hissediyorum.Normal tabii.Çok rahatsız edici bir şarkı dinlemeyiniz.Ne saçma bir şey dedim insanda merak duygusu var hemen dinleyesi gelebilir ama benim gibiysen dinlemezdin.Aslında şarkıyı açardın dolardı ama yürütmezdin bir türlü sonra o donan pencereyi kapatırdın.
Benim günüm işte her gün böyle kendimle garip garip konuşarak geçiyor nabeer?

8 Ocak 2012 Pazar

böyleyken böyle.

dün gece gözümün önünde yiyişen çiftlere rağmen ders çalıştım ben. "üniversite sınavına bu kadar çalışsaydım, şimdi nerelerde olurdum ehehöteyeteruıtgklstrşs" klişesini yaptım. yeni rektörle gelen haftasonları 24 saat açık kütüphane ve finalcilere bedava kahve, çay, çorba projesini sevdim. sonra da günün anlam ve önemine uygun düşsün diye gidip İtaat Deneyi'ni izledim. bakınız. o halde hadi gidip kişilik çalışalım.

çünkü;

otizm önemli.

6 Ocak 2012 Cuma

selam.

şimdi üniversiteli akranlarım "finaller geldi yhaaa x(" modundayken -affedersiniz- kıçımı yaya yaya film falan izliyorum. agnostiğim ama allah belamı verecek sanırım. bi' de az önce bizim ünlü Burçin'i gördüm. sanırım aşkı hala kabartma tozu sanıyor. yanaklarını mıncırmıyım da ne yapayım. oy dağlar.
anne ben psikolojiye kaçtım.

şimdi çok önemli bir sorum var

naber?

kafanıza dolu yağsın emi :)