Müzikle duygusal bağlamlarım
haddinden fazla. Aylar önce kime dahi yazdığımı zor anımsadığım gizli bir
notuma takıldı gözüm, şöyle bir şeyler:
dinle. lise zamanlarımın başlarında dream tv izlerken cem adrian çıkıp üç tane
favori grubundan şarkılar söylemişti. bir tanesi portishead’den only you adlı
şarkıydı. o zamanlar ingilizceye kafam basıyordu biraz, beth gibbons ‘we suffer
everyday what is it for?’ diye sormaya başlamıştı bile. grupla tanışmam böyle
oldu. her neyse benim bugün aklıma bu şarkı geldi, sözlerini mırıldanıp durdum.
kalbim sıkıştı birden. aslında önemsemediğim sandığım şeyleri gayet
önemsediğimi, farkında olmadan bunların bende acı hissi uyandırması... sanırım
ben hep böyleyim. birileri gelip geçiyor hayatımızdan, her dönem acının nedeni
başka eşyalar, nesneler, insanlar, hayvanlar ve inançlar oluyor ama bu aralar en çokta ‘anlaşıldığım hissine kapıldığım’
insanlar tarafından kendi bilincimi kuşatmam ve bunu sadece bir kişiye itiraf
etmem yakın zamanda. korkum galiba hep anlaşılmaktı, anlaşılırsam bir şeyler
tamamlanır ama ben hep yarım kalmaya devam ederim. keza öyle de oluyor. evet
okuyor olma ihtimaliniz yüksek. böyle diyerek seni/sizi yücelttim kendimi ise
indirgedim yine tebrikler. hayır, hiçte yüce bir insan değilsiniz oysa.
peki probleme dönersek ben niye
gaza geliyorum hemen aynı dili konuşunca, dünya güzel hayat çiçek böcek
insanlar mükemmel oluyor. bu kadar büyük bir olgu mu bu? ama işler ummadık
olunca, muazzam düşüşler. yazıp yazıp siliyorum. duygu yüklüyüm. bu hisler
enteresan. anlam vermeden, kopamıyorum. e bir mucize olmayacağına göre, canımız
sağolsun o zaman içimizdeki iyiliği kaybetmeden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder