20 Haziran 2014 Cuma

19 haziran 2014 - Travis Konseri

Başlık size konunun özetini belirtmiş bulunuyor blog severler:)
Yorucu, bıkkın temalı yazılarımdan sıkıldınız. Okuldan, işten ve insanlarda aynı şekilde..
Summer is coming deyip meydanlara çıkma vakti gelmişti. Nerede güzel etkinlik, olay var oraya gitmeli dedi bir kısım insan. İşte onlardan biri benim, canımı sıkacağıma cebimdeki üç kuruşu sıkıp sokaklarda yorulmayı sevdim bu dönemlerde. One Love Festival'den isim falan tanımadan gittim, ortamının ferahlığı yani insanların rahatça takılması hoştu ama memleketimin insanları hipster olmaya çok özeniyor, yapmayın anam olmuyor bir Glastonbury değil ki hava atıyorsun. Oh Land tatlıydı bak ona şahit oldum, atlayıp insanlara karışmış bunlar güzel detaylar. Neyse.

Travis....

Çok özel ve dört kişilik, İskoç tatlı mı tatlı bir grup yıllardır kulağımın pasını siliyor, memlekette onu seven ne çok varmış dün gece buna tanık olduk. Black box denen bir yerde idi giderken yağmur bastırdı rezil olduk, şanslı olanlar şemsiyesini kapıpta gelmişti. Şemsiyelerle gelmelerinin nedeni yağmurdan ziyade Why does it always rain on me?' dir ama neyse.
Saatlerce bekledik, arkadaşlarla en önde koşarak yerimizi aldık. Mekan tıklım tıklım doluydu,tribününe kadar. Francis çıkınca çığlıklar falan filan. Setlist'i alan tatlı bir arkadaşımın izniyle fotoğrafını da koyacağım. Neyse. Neşeli başladı işte çaldılar falan, Douglas çok karizmaydı o deri ceketle terden kudurmuş olmalı ama karizmasından ve sırıtışından konserin sonuna kadar ödün vermedi adam. Ne tatlı birşeysin sen! Utanmazsa hayatımda ilk kez bir adama öpücük attım ve bana sırıttı.
Andy'de kendinden geçti çoğu şarkıda solo atarken, mikrofon ve gitarı ağlattı. Oda yetmedi amfilere çıktı zıpladı. Ulan az mı bağırdım sana bir pena at bi bak bi sırıt diye sesim kısıldı senin yüzünden. Neil aralarında en cool'u tabisi, ben çalarım davulumu dedi arada oda sırıttı.
Turn benim favori şarkım, en iyi performans ona aitti. Flowers in the window'da o bilindik, sahne önünde dört kişi yanyana geldiler ritimle söylediler, söylettiler.
Side, Love will come throught'ta hoştu ama. Happy'de çok neşeliydik adı gibi, sözleri pek aklımda değildi sallayarak söyledim, forgive me guys! Aslında çok tatlı detaylar vardı her şarkıda. En güzel olan ise Travis'in performansı kadar mükemmel olan izleyiciydi. Meğer ne çok şarkı ezbere bilen varmış. O atmosfere Fran bile şaşırdı. Bizimle konuştu, uçak fobisine tanık olduk. Millet Closer tiryakisi onu da anladık, zaten benim grupla tanışmama vesile olan şarkıdır.Ş iir okudu içinde fuck up falan geçiyor edepsiz olabilir -18 kitleye sesleniyorum: okumayın. Şakaydı. (Şiirin adı bkz: This Be The Verse - Philip Larkin) Bu şiirden sonra Re-offender'a giriş yaptı zaten ooo yeah çığlıklar vesaire. Ne tatlı bir şarkı oda yahu. Tamam hepsi tatlı, sakin olalım.
Konseri başı kadar sonu güzeldi bi kere, şemsiyeler açıldı, herkes ağlamaklı hale geldi sona geldiğimizin farkındaydık ama itiraz edemedik çünkü gönlümüz doymuştu.

Bu konser benim beklentimin çok çok üstünde olmuştu ve daha fazlasını istemem artık (Yıllar sonra gelen not: 2018 yılında Travis ve Massive Attack konserini en önde izledim!) Yetmiyoooor. Kaçıranlarla umarım gene tatlı bi' vakitte denk geliriz.
Not: Francis var ya, benim tam önüme atladı eline dokunma şeresfine ulaştım, sonra şanslı bir arkadaşım adı da Erman'dır delicesine susamış gibi Fran'e sarıldı. Fran şaşkındı, yazarlarımızdan biri ise ağlıyordu mutluluktan :)

12 Haziran 2014 Perşembe

ben hiç yazamıyorum ya!

canım met'e sevgililililerle.
sadece özel günlerde dinlediğim mabel matiz ile birlikte size bu yazıyı tüm içtenliğimle yazmak istedim. hayatımın son 1 senesini mabel matiz'i sevsem mi sevmesem mi bilememekle geçirdim. bu yüzden sadece özel günlerde* dinlemeye karar verdim. demeye getirdiğim; bunu düşünmeye zamanım çok oldu. kafamı başka bi' şeyle doldurmaya değecek şey bulamadım değil. zaman zaman çok büyük hatta kafamı yedirtecek şeyler oldu. sonra serdar ortaç mıdır mor ve ötesi midir bilemedim kavram karmaşasına girdim.
değişimlerin bir anda olmadığını kendimde çok iyi gözlemleyip aynı zamanda aşırı sabırsız biri olarak, mutsuzluğun, heyecanın tüketimin sınırını şuan bi çoğumuzun nokta olarak gördüğünün farkındayım.
Ben de dahil artık insanların birbirlerine selam vermediği, gülümsemediği, konuşmadı, her olaya sinsice yaklaştığı dönemlerdeyiz. daha geçen hafta yolda arkadaşımı görüp konuşmamak için telefonuma bakmış olabilirim. ya da telefonu açmamak için uyuyormuşcasına numaralar da çevirebilirim. HEPİMİZ İNSANIZ!
yazıya başlarken içimde çok güzel duygular vardı, yine olmadı. yine yazamadım. alakasız alakasız konular noktalar virgüller de havada uçuşuyo. bu blog eskiden çok klas idi. hey gidi günler met'e tekrar sevgiler.

*muhteşem yüzyıl finali :(

--yolda telefona bakma olayını yapmadım.evet.