19 Aralık 2020 Cumartesi

I am literally yıkık.

 Aralık ayını hiç sevmedim. Genelde bana tecrübe ettirdiği kötü hisler olduğu için. Ocak yaklaşıyor diye ucundan biraz umutta veriyordu eskiden ama artık tadı yok. Hatırlarsanız bu blogda her sene yeni yıl dileyen ben oluyorum. Bu felaketler senesinden sonra bize her şey iyi gelir diye umuyorum. Yoksa daha kötüsü mü olur? Olabilir de, büyük konuşmayacağım. 

Felaketler senesi demişken, ben de felaketler serisi yaşıyorum aslında. Tamam çoğumuz kötü günlerden geçiyor da, benim ki daha çok durumsal şeyler. Moral bozukluğu değil de, işlerin hiç yolunda gitmemesi benim problemim olmuştur. Mesela ben psikolojimi ne kadar iyi tutacağım, tamam çok iyiyim!!! desem bile hep aşağı çıkmak için bir şeyler olur da, bu sene biraz abartı oldu kardeşim beni bir salın ya. Ayrıca mühendislik okumakta yasaklansın. Yeni mezun da olsa, tecrübeli de olsa iş bulunmuyor, bulsa bile iyi hissettirmiyor. Meğer hayatımı on dokuz yaşında üniversite tercihi yaparken kaydırmışım da, farkında değilmişim.

Özetle corona olmadan yıkık bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz. Ben bunu dedim ya, inşallah haftaya corona falan olmam. 

Mutlu yıllar! 🌈🌝

25 Mayıs 2020 Pazartesi

Sular dar

Acaba yazmaya devam etseydim, kendime iyilik etmiş olur muydum?
Bunu sürekli düşünüyorum. On seneden fazladır bu sitedeyiz. Gelenimiz gidenimiz çok oldu. Çok fazla şeyler yaşandı. Yolları ayırmak zorunda bile kaldık. 
Bir şeyler yapabilmek için her zaman işaret bekledim. -Evet aslında istiyorum ama... Bu cümleyi o kadar çok kuruyorum ki, gerçekliğini kaybedeli çok zaman olmuştur zaten. Hatta bir anım var, o kadar sıradan ve olağan. Tam bundan dört yıl öncesi gecenin bir vakti, bir salonda arkadaşımla otururken. Kendisi tavanı izliyordu. Ne yapıyorsun diye sorduğumda ise hayatını sorguladığını söylemişti. Gülmüştüm. Her neyse, o konuştukça bana farkında olmadan iyilik yaptı. O kendini sorguladığı bir zaman yine apansızca otobüse atlayıp başka şehre gitmişti. Döndüğünde neden bunu daha önce yapmadığından yakınıyordu. Ben de ondan cesaret alıp aklımda görmeyi merak ettiğim en son yer olan bir şehre ilk uçak biletimi almıştım. Uçaktayken aşağıya bakıp muhteşem manzarayla beraber her şeyin ne kadar küçük olduğunun kafama dank etmesi. Bununla birlikte mutlulukla karışık ağlamam. O görüntü hala zihnimde. Karadeniz'in yaylaları, büyük dağlar...Üstünde bembeyaz karlar. Bir an kafayı çıldıracak kadar o manzaraya düşebilirdim. Süreç tamamlanınca ise onun dediklerine katılmamam elde değildi. Şimdi bunu düşünürken, senelerimi ziyan etmiş gibi hissediyorum. Günlerim çok boş geçiyor. Çok cansız. Bu zaten hep farkında olduğum bir şeydi ama, şüphesiz ki Çin'lilerin laneti üzerimize geldiğinden beridir -yani bu benim yaklaşık 80 gündür evde oluşuma tekabül ediyor- yakamı bırakmıyor. 
Kapanışta demem odur ki, yeniden bir işarete ihtiyacım var. Ama sonuncunun üstünden dört yıl geçmiş. Daha çok beklerim.