İş bulma konusunda
zorlanan, uzun süre bekleyen bi arkadaşım vardı. Ne zaman ‘neler yapıyosun?’
diye sorsalar sırıtarak ‘işsizim ben’ diyordu. O sırıttıkça ben de gülüyordum. Şimdi
ne zaman soranlara ‘işsizim ben’ desem gülmeden edemiyorum. Bu yüzden de
işsizlik sendromu denilen ve aslında tam olarak nedir, etkileri, belirtileri
nelerdir bilmediğim şeye yakalanamadım. Bendeki daha çok eski mutsuzluğun
üzerine yeni mutsuzluk eklenmesiyle oluşan hissizlik duygusu. Hissizlik diyorum
çünkü her zaman farklı tepkiler verebilen bi insanım. Halen daha beni mutsuz
edecek şeylerle uğraşıyorum ve çok da umrumda değil. Sonucunda n’olursa olsun
bir şey hissetmeyeceğime eminim çünkü.
Aslında çok da işsiz
sayılmam. Yapacak işlerim var fakat nasıl yapacağımı bilmediğimden ve gerekli
kişiye ulaşamadığımdan koca gün oturdum. Can sıkıntısından ido sefer saatlerine
baktım, pahalı geldi budo’ya geçtim. Fiyat listesini bulamayınca yüzmeye razı
oldum. Aslında annem Bursa’dan ayrılmak için seçimleri beklememi istiyor ve
neden diye sormaya korkuyorum. Oy kullanamayacağım.
İzleyebileceğim tüm
dizileri bitirdim. Yüksek dereceden konsantrasyon bozukluğum nedeniyle filmlere
dalamıyorum. Her gün bir adet kitap bitiyorum ve bu beni korkutmaya başladı. Çizelgeye
göre (asla çizelge falan yapmam o kadar da değil) iki gün sonra Tutunamayanlar’a
başlayacağım ve bir günde bitirmem hiç hoş olmaz. Yazara falan ayıp olur hem
bence.
Kilo durumum artık
kontrolüm altında. Sanırım bu kiloyla yaşamıma devam edeceğim. Hep derler ya ’15
yıldır ne alıyorum ne veriyorum’ öyle olacak gibi ve kemiklerimi hissetmek
hoşuma gidiyor. Bir yandan da kaplumbağamın öğünlerini hiç atlamıyorum.
Tüm bunları yaşarken tabi
ki düşünecek çok zamanım oldu ve 24 yıldır derdimi net olarak anlatamadığımı
fark ettim. Bu yüzden hep minik dertlerimle tanındım, ‘derdini s*keyim aybike’
cevabıyla çok karşılaştım. Kesin bir küsme kararıyla minik dertlerimi de
anlatmıyorum.