26 Aralık 2014 Cuma

yine yazı bekleriz.

ve yılın ilk karı yağdı. bembeyaz oldu her yer. tertemiz. sanki hiç pislik yokmuş gibi, her yer beyaz, her yer huzurmuş gibi. ağır ağır yağıyor hala. kar sevmeyen ben bile hayran hayran takip ediyorum yere düşen her bir kar tanesini. yüzlercesi yağıyor. hiç durmayacak gibi. sanki kar altında kalacakmışız da biz de tertemiz çıkacakmışız gibi yeryüzüne. mikroplardan arınacak, daha temiz nefes alıp verecekmişiz gibi. belki de boğuluruz. ne bileyim işte donarız. bembeyaz oluruz. güzelmişiz gibi. huzurmuşuz gibi.

durmadan yağ. kır geç her bir yeri. yolları kapa. çıkamayalım evlerden. temizlenelim artık. ölsün şu mikroplar. ört her yeri. durma.

neyse. biz.

yine yazı bekleriz. 

24 Aralık 2014 Çarşamba

Karlar Kraliçesi

pek sevdiğim bir arkadaşım var. sağolsun çok tatlış bir kitap hediye etti. aslında hediye değil ama çok bekler kitabı geri. kitabın içeriğinden falan bahsetmeyeceğim. sırf burası boş kalmasın diye yazdım bi' de kitabı çaldığımı arkadaş bilsin diye.

 lütfen tüm masalları sevin, minik çocuklara anlatın. ufak bir bölümü aktarıyorum;

''Karlar Kraliçesi, işi gücü hainlik ve fesatlık olan Laponyalı bir cadıymış. Sözü geçen pis karı öyle bir ayna yaptırmış ki, bu aynaya yansıyan tüm görüntüler güzelliklerini yitirir, iğrenç ve kötücül şeylere dönüşürmüş; dünyayı bir kez oradan görenler anında taş kalpli, berbat insanlar oluverirlermiş. 

Karlar Kraliçesi’nin çömezleri, dalgayı yer yüzünün her köşesine götürüp milletin suratına tutarlarmış. Kraliçe de bundan sapıkça bir zevk alırmış. Fakat uçarak seyahat ettiklerini çıkarsadığım bu geri zekâlı çömezler bir gün aynayı ellerinden düşürüp kırmışlar. Gelin görün ki, bu kaza hiç de insanlığın hayrına sonuç vermemiş. Tuzla buz olan aynanın tozları kuzey rüzgârlarıyla dünyanın dört bir tarafına dağılıp, onun bunun gözüne girmiş; ortalık bok heriflerden geçilmez hâle gelmiş. 

Kay adlı oğlan ile Gerda adlı kız, birbirine bitişik iki evin tavanarasında oturan iki ailenin sevimli çocuklarıymış ve birbirlerine bayılırlarmış. Karşılıklı odalarının pencere kenarında birer sandık dururmuş. Her iki sandığın içinde de aşklarının simgesi olan bir gül fidanı bulunurmuş. Bu ikisi yaz aylarında sürekli birlikte takılır, çayırlarda hoplayıp zıplar, çoğunlukla da birbirlerinin evlerine girip, pis günahları boynuna, herhalde bir takım haltlar karıştırırlarmış.

 Ne var ki kışın ana babaları onları sokağa bırakmadıkları için buluşup oynayamazlarmış. Üstelik pencerelerini kaplayan buz, birbirlerini görmelerini bile engellermiş. Ama onlar pes etmez, bir demir parayı şöminede ısıtıp cama dayarlarmış. Camın üzerinde oluşan küçücük deliğe gözlerini dayayıp birbirlerine bakarlarmış. O kadar saplantılılarmış yani. Ha bir de Gerda’nın durup durup söylediği bir şarkı varmış: ‘Güller açıp solacak / Gök meleklerle dolacak’. 

Tahmin edebileceğiniz gibi bir gün Kay’ın gözüne o aynanın zerrelerden biri kaçmış ve o sevgi dolu sünepe çocuk yerini soğuk, ukala bir seks manyağına bırakmış. Kısa süre sonra da basıp Karlar Kraliçesi’nin Laponya’daki sarayına gitmiş. Gerda da herhalde kendisiyle evlenecek başka bir salak bulamayacağından korktuğu için onun peşine düşmüş. Yol boyunca ne badireler atlatmış, ne insanlarla karşılaşmış. Hırsızlar, uğursuzlar, konuşan kargalar, lezbiyen büyücüler… 

Doğrusu bunlardan birinin hikâyesi bana dokundu azıcık. Onu anlatmadan geçemeyeceğim. Gerda oradan oraya sürüklenirken, meyve ağaçları ve her türden çiçeklerle dolu harika bir bahçesi olan evin kapısını çalmış. Ev sahibesi, iyi yürekli, yaşlı bir büyücüymüş. Kadın, hikâyesini dinledikten sonra Gerda’yı evine almış. Ona süper bir oda tahsis etmiş, karnını en güzel yiyeceklerle doyurmuş, saçlarını altın taraklarla taramış vesaire. Meğerim o da ne zamandır bir kızı olsun istermiş. Bu yüzden bağlanıvermiş Gerda’ya. Zaten homini gırtlak olan bir kız olan Gerda, ekmek elden su gölden yaşayıp giderken biraz da kadının büyülerinin etkisiyle nereden gelip nereye gittiğini unutuvermiş. 

Fakat büyücü kadın Gerda’nın o angut Kay için kendisini terk etmesinden hâlâ çok korkarmış. Gerda bahçede gezerken Kay ile aşklarının sembolü olan gülleri görüp de herşeyi hatırlayıvermesin diye bir gece gidip o güzelim bahçesindeki güllerin hepsini tek tek ezmiş. Ne var ki Gerda Yaşlı büyücünün üzerindeki bir gül işlemesini görmüş ve hafızası yerine gelmiş. Nankör, kadıncağıza yaptıkları için teşekkür bile etmeden ağlaya zırlaya oradan kaçmış. 

Bu arada Kay, Laponya’da gününü gün etmekteymiş. Karlar Kraliçesi, artık bunda ne bulduysa, bir dediğini iki etmiyormuş. Kay, otuzbir çekmekten artan vaktinin büyük bölümünde buzdan heykeller falan yapıyormuş. Gerda, Karlar Kraliçesinin ‘evde’ olmadığı bir gün pat diye çıkagelmiş. Haliyle, Kay’ın fena tadı kaçmış. Ne ki, kız oralı değilmiş. Kay’a sarılmalar, yavşamalar falan; yalakalığın bini bir para. Kay da bakmış kızın laftan anladığı yok, Allah yarattı dememiş, vermiş buna sopayı. Yer misin, yemez misin gibilerinden. Fakat karıda numara çok. Dehal başlamış, ‘Güller açıp solacak / Gök meleklerle dolacak,’ diye şakımaya. 

Bu şarkıyı duyan Kay’ın gözlerinden bir damla yaş süzülmüş. İşte o anda gözüne kaçan cam parçacığı da çıkıp gitmiş. O zaman dünyayı yine eskisi gibi görmüş, Gerda’yı ne kadar sevdiğini hatırlayıvermiş falan fıstık. İkisi birlikte, yaşadıkları onca maceradan sonra bile, dirhem olgunlaşmamış çocuklar olarak evlerine, ninelerinin dizlerinin dibine dönmüşler...''

 Alper CANIGÜZ- Oğullar ve Rencide Ruhlar

23 Aralık 2014 Salı

varoluşum yokuşu.

son zamanlarda dinlediğim en güzel sözlere sahip olan şarkı 'varoluşum yokuşu'. karanlık ve soğuk günlerin getirdiği tembellik, hayat şartlarının vermiş olduğu yorgunluk falan derken adeta bir terapi şarkısı gibi imdadıma koştu 'son feci bisiklet' adlı grup bu eserle.

özetle;
sen hiç kutsal olan her şeye sövdün mü? en-el hak deyip de döndün mü, hep aynı yere?



bir anlamı olsaydı hayat dediğin bu şeyin 
saklardım anlayanları yasaklardım yasaklardım
sen beni doğmadan evvel görseydin eğer
bir evrendim kişi başına bir galaksi bir gezegendim 
ben sendim 

oyna seni bir umut sadece senle
ve sen nasıl yalnız olduğunu bir bilsen
savaş istersen sonunu beklerken
özgürlüğe mahkum
var oluşun yokuşu

yazılmamış oyunum
sen hiç kutsal olan 
her şeye sövdün mü 
en-el hak deyip de döndün mü 
hep aynı yere 

sincap demiş ki üzülme dünyalıların sonuna
düşünme
hiç bir şey ölmez
düşünen bilemez
bu düzlemde görüşmek üzere

oyna seyirciyi unut sadece senle
sen nasıl yalnız olduğunu bir bilsen
savaş istersen sonunu beklerken
özgürlüğe mahkum var oluşum yokuşu
yazılmamış oyunum

oyna oyna